Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi konu hakkında önemli bilgiler verdi.
Modern dünyada ilişkiler giderek hızla tüketilen bir deneyime dönüşüyor. Zamanın hızlandığı, sabrın azaldığı ve sürekli bir yenilik ihtiyacının baskın olduğu bu çağda, birçok insan ilişkileri de aynı hızda yaşayıp tüketiyor.
Bazı ilişkilerde en büyük heyecan, ilişkiye sahip olmaktan çok ona ulaşma sürecinde yaşanır. Ulaşılmak istenen kişi bir hedef haline gelir; ilk mesajlar, buluşmalar, özel anlar yoğun bir duygusal yatırım ve beklentiyle şekillenir. Bu süreç, duygusal olarak besleyici ve tatmin edici gibi görünse de, çoğu zaman yalnızca elde etme dürtüsünün bir yansımasıdır. Elde etme arzusu, yoğun ilgiyi ve tutkulu bir başlangıcı besler. Ancak ulaşma anı geldiğinde, bu heyecan yerini hızla doyuma bırakır. Ve aynı hızla tüketme süreci başlar.
Tüketim Kültürü ve İlişkiler
Günümüz tüketim kültürü, her şeyin hızla tüketilmesini teşvik ediyor. Teknolojiyle hızlanan iletişim, insanların kısa sürede daha fazla deneyim yaşamasına olanak tanırken, aynı zamanda bu deneyimleri derinlemesine yaşama yetisini de zayıflatıyor. Sosyal medyanın yarattığı “sonsuz seçenekler” algısı, insanları sürekli daha iyi bir alternatif arayışına itiyor. Böylece ilişkiler de birer “hızlı tüketim ürünü” haline geliyor.
Tıpkı fast food gibi… Açken gözümüzde büyüyen, iştahımızı kabartan bir yemek gibi başlayan ilişkiler, doyum sağlanır sağlanmaz sıradanlaşır. O ilk yoğun hisler, heyecanla beklenen mesajlar, derin bağ kuruyormuş hissi veren sohbetler… Ancak ne kadar hızlı tüketilirse, o kadar çabuk eskiyen ve değersizleşen bir döngüye dönüşür. Sahip olunduğunda, artık keşfedecek bir şey kalmaz gibi gelir ve ilgi kaybolur.
Bu noktada, ilişkinin niteliği değil, ulaşmanın verdiği haz önem kazanır. Kişi, bir ilişkiyi gerçekten yaşamak ve derinleşmek yerine, ulaşma sürecinin heyecanını yaşamak için ilişkilere girer. Böylece ilişkiler giderek yüzeyselleşir ve sürekliliği sağlanamaz hale gelir.
Kaçınmacı Kişilikler ve Sorumluluk Almayan Bağlanma
Bu hızlı tüketim döngüsünü en fazla, duygusal sorumluluk almaktan kaçınan kişilerde görürüz. Bağlanmanın getirdiği sorumluluklardan kaçan, derinlikten korkan bireyler için ilişkiler, yalnızca ulaşma hevesi ve ardından gelen doyumla sınırlıdır.
Kaçınmacı bağlanma stiline sahip bireyler, derinleşmektense sürekli yeni bir heyecan arayışında oldukları için ilişkileri hızla tüketirler. Onlar için birine ulaşmak, bağ kurmanın değil, kendi duygusal boşluklarını anlık olarak tatmin etmenin bir yoludur. Ancak asıl korktukları şey, o bağın sorumluluğunu taşımaktır.
Bağlılık gerektiren noktaya gelindiğinde geri çekilirler. Bu yüzden en yoğun ilgiyi ilişkinin başında gösterirler, ama ilişki bir şekil almaya, derinleşmeye başladığında hızla uzaklaşırlar. Çünkü onlar için heyecan, sürecin kendisinde değil, elde etme anındadır. Ve elde edilen şeyin artık bir değeri yoktur.
“Bazıları aşkı aramaz, sadece ulaşma heyecanının peşinden koşar. Oysa sevgi, varmaya değil, kalmaya cesaret edebilmektir.”
Sağlıklı İlişkiler Zaman ve Emek İster
Oysa sağlıklı ilişkiler, hızla tüketilecek şeyler değil, zamanla anlam kazanan bağlardır. Heyecan, sadece ulaşma süreciyle sınırlı değilse, ilişki bir keşif ve derinleşme yolculuğu olabilir. Gerçek doyum, hızla tüketmekte değil; sabırla, özenle ve derinlikle bağ kurabilmekte saklıdır.
Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, ''İlişkilerde sürekli olarak tüketen bir konumda olmak, yalnızca duygusal boşluğu daha da büyütür. Gerçek doyum ve huzur, hızla gelen ve hızla kaybolan heyecanlarda değil, anlamlı ve derin bağlarda saklıdır.''dedi.