Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi konu hakkında önemli bilgiler verdi.
Hayatın en temel duygularından biri olan sevgi, kimi zaman en büyük mutluluğumuzu, kimi zamansa en derin acılarımızı tetikleyebiliyor. Özellikle daha önce ihanete uğramış, değersiz hissettirilmiş ya da incitilmiş insanlar için aşk, bir sonraki adımda yaşanacak yeni bir yaralanma ihtimali nedeniyle korkuyla özdeşleşiyor. Bu korku, kimi zaman içsel bir savunma mekanizması olarak işlev görüp kişiyi koruyor gibi görünse de, aslında “yaşama”dan ve kalbin içten gelen isteklerini gerçekleştirmekten uzaklaştırıyor.
Aşktan korkmak, temelde “Yine aynı acıyı yaşar mıyım ?” sorusuyla beslenir. Bu soru, zamanla cesareti zayıflatır ve kadını duygusal olarak geri çekilmeye itebilir. Ancak cesur davranmak, her zaman sadece olumlu sonuçlar almayı garantilemez; bazen aynı, bazen de bambaşka sonuçlar doğurabilir. Önemli olan, riskin kendisine rağmen yüreğin çağrısına kulak verebilmek ve hayatın sunduğu potansiyelleri yaşama şansını kendimize tanımaktır. Çünkü insanın kendini olası acılardan korumak uğruna hayattan ve aşktan vazgeçmesi, uzun vadede daha derin bir boşluğa yol açabilir.
Cesaret, “Korkmamak” değil, korkuya rağmen adım atmaktır. Yaralı bir kalbin tekrar sevebilmesi, kendini iyileştirmeye izin vermesiyle başlar. Elbette bu süreçte, geçmişte yaşanan tecrübelerin getirdiği dersleri unutmamak gerekir. Sağlıklı sınırlar koymak ve güven duygusunun nasıl inşa edileceğini öğrenmek, yeniden sevmeye hazırlanırken çok kıymetli adımlardır. Fakat bu sınırlar, kalbimize hiç kimseyi almamayı seçmekle karıştırılmamalıdır. Asıl amaç, yaşama tutkuyla sarılırken aynı zamanda kendimizi de güçlü şekilde ayakta tutacak bir duygu dünyası inşa etmektir.
Aşkın ve hayatın getirdiği belirsizliklere rağmen yola devam etmek, kişinin kendi içsel kaynaklarını yeniden keşfetmesiyle mümkün olur. Yaşanan yaralar, büyümeye ve kendimizde bilmediğimiz yönlerimizi tanımaya vesile olabilir. Yaralı kalpler , belki de yeniden sevme cesaretine en çok ihtiyaç duyan kişilerdir; çünkü onlar, aşkın karanlık yüzünü deneyimlemiş olsalar bile, bu karanlığın içinden geçebildiklerinde daha güçlü bir benlikle yollarına devam edebileceklerini bilirler.
Aşk korkusu, çoğu zaman geçmişteki olumsuz deneyimlerin üzerimizde bıraktığı izlerden beslenir. Bu korkuyla yüzleşmek ve yeniden sevmeye cesaret edebilmek için, öncelikle Kendini Tanıma Egzersizlerine odaklanmak gerekir. Kişi, duygusal ihtiyaçlarının ve geçmiş travmalarının farkına vardıkça, kendi savunmasızlığını daha iyi anlar ve böylece sevgiye daha güçlü bir zemin hazırlar.
Bir diğer önemli adım, Güven İnşa Etme Yollarını keşfetmektir. Hem kendimize hem de karşımızdakine duyduğumuz güven, kaygılarımızı hafifletir ve içimizdeki cesareti destekler. Bu süreçte dürüst iletişim, sağlıklı sınırlar belirleme ve küçük adımlarla deneyim kazanma, güven duygusunu pekiştiren başlıca etkenlerdir.
Son olarak, Kendine İzin Verme ilkesini benimsemek, korkuyu inkâr etmek yerine onu kabullenerek yaşamamızı sağlar. Bu yaklaşım, korkuya eşlik eden kaygıyı anlamayı ve onunla birlikte büyümeyi mümkün kılar. Böylece kişi, yüreğinde filizlenen cesareti besleyip yeniden sevgiye yönelebilir ve aşkın dönüştürücü gücünü deneyimlemeye bir adım daha yaklaşır.
Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, ''Unutmayın, sevmek ve yeniden sevmek bir seçimdir; bu seçim, bazen incinebilirliğimizi açığa çıkarsa da yaşamın bütününü kucaklamanın önemli bir parçasıdır. Korkudan korunmaya çalışırken, kendi hayat hikâyemizi eksik bırakmaktansa, cesurca devam ederek öğrenmek ve büyümek her zaman daha doyurucu olacaktır.''dedi.