Güven Turan bizde tabiatı doğrudan amaç belleyen ve şiirini tabiat üzerine kuran nadir şairlerdendir. Çünkü Türk şiirinde tabiat hemen her zaman araç olmuştur. Fakat Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süreyya Berfe, Oğuz Tansel gibi isimler, tıpkı Güven Turan gibi, şiir tarihlerinin büyük bir bölümünde tabiatı amaç olarak görmüşlerdir. Bugünse planlı programlı bir şekilde “tabiat”ı amaç olarak sürdüren tek isim sanıyorum Güven Turan’dır.
Güven Turan, 60 kuşağı şairleri arasında anılıyordu eskiden. Sonra -ilk kitabının yayımlanma tarihinden olsa gerek- 80 kuşağına dahil edildi MEB ve kanon tarafından. Aslında yaşını, isminin duyulduğu tarihleri ve hatta ilk şiir kitabını yayımlama yılını bir kenara bıraksak, sadece şiirde yapmaya çalıştıklarıyla bile, Güven Turan’ı rahatlıkla 80 kuşağına dahil edebiliriz. Bu “rahatlığın” en başında ise hiç şüphesiz tabiatçılığı geliyor. Tabiatçılık tek başına değil; nostalji duygusuyla, kaçış temasıyla, bireycilikle, yabancılaşmayla veya sıfatların fazlalığıyla Turan şiirini 80 kuşağına yaklaştırıyor.
Tabiatı, Güven Turan şiirinde, “dondurulmuş kareler” veya “dondurulmuş anlar” şeklinde görüyoruz. Ancak Mono-Logos’taki şiirlere, örneğin Oğuz Tansel şiirindeki gibi pagan bir şiir diyemeyiz. Çünkü Mono-Logos, an’lar ve anılar üzerine kurulu bir tabiat toplamıdır ve bu nedenle çocuksu bir heyecan ya da şaşırmanın bir sonudur. Yani Turan şiirindeki tabiat kitabi değil, organik bir yaşantının, algılayışın, duyumsamanın bir tür çıktısıdır. Turan, tabiatı basit bir manzara olarak görmez. Tabiata “dışarıdan” yaklaşmaz, tabiat Turan için her şeyin başlangıcıdır ve her şey orada bir bütün halinde bulunur. Bizzat kendi varlığını orada bulur. Bu da Mono-Logos şairinin tabiat ile bütünleştiğini gösterir.
Turan’ın tabiattan seçtiği manzaralar, genellikle herkesin her an fark etmediği, dikkat isteyen detaylardan oluşur. Yani Turan, “sıradan insanlar”ın aksine, sırf tabiatı keşfetmek için kendi sığınağından çıkar. Tabiat onun için hayatı keşfetmek, hayata katılmak için bir tür bahane gibidir. Tabiatta keşfettiği o küçücük anları da yine küçücük biçimlerde sunar okura. Aslında Turan şiiri ilk dönem şiirlerini saymazsak hep “küçük”tü. Gizli Alanlar, İz Sürmek, Cendere, Çıkış ve Dönüş adlı kitapları tek dizeler boyunca uzar gider. Böylece bu “küçük” dünyada bütünlüklü bir yapı oluşturur ve beş kitabı da aslında tek bir kitabın beş ayrı bölümü olarak okuyabiliriz. Yani Turan’ın tüm bu kitaplarda yapmak istediği, varmak istediği yer hep aynıdır: Söz’ü damıtmak… Mono-Logos da bu “küçük” çalışmaların en olgun, en uç noktasıdır. Uç şiirler de diyebiliriz Mono-Logos’taki şiirlere…
Tabii Güven Turan şiirini, haiku ile karıştırmamak gerekiyor. Hem tabiatçılığı hem de kısalığı ile Turan şiiri genellikle haikular ile kıyaslanır. Fakat haiku, bizde sanılanın aksine çok keskin ve katı bir yapıya sahiptir. Sınırları, yolu, yöntemi çok bellidir. Her şeyden önemlisi Japon halkının zihin dünyasının, kültürel ve tarihi geçmişinin bir ürünüdür. Bu nedenle yine belli bir felsefenin uzantısıdır. Bu felsefe ise mutlak anlamda bilgelik üzerine, öğüt üzerine kuruludur. Ancak Turan’ın ne önceki eserlerinde ne de Mono-Logos’ta bu anlamda bir felsefe, bilgelik, ders verme/çıkarma yoktur. Turan sadece an’ı yakalamaya çalışır. O an’lar üzerinden okura bir hayat dersi vermez. Bir çıkarımda bulunmaz. Yani Turan’ın “küçük”ten kastı, bir duyguyu aktarırken onu en iyi verecek şekli yakalamaktır.
Söz’ü damıtmak, işte bu yüzden Güven Turan’ın, şiirde olgunluğa ve en iyi şekle ulaştığı yoldur. Bunca yıldır “küçük” şiirde diretmesinin ve başarılı olmasının temel nedeni ise, bir söyleşisinde söylediği üzere, yaşamadığı ve görmediği bir şeyi yazmamasıdır. Bizde özellikle lirik şairler tecrübe etmedikleri hayatları da yazarlar. Bu nedenle şiir “kariyerleri” çok uzun sürmez. Ancak Turan gibi daha en başından beri lirizmi önceleyen bir şairin bugün hâlâ şiir ortamında olabilmesini ve günümüze kadar kalabilmesini işte bu tecrübeye dayalı şiir anlayışı oluşturur.