Bir sabah uyanıyorsun. Kahvaltını yapmışsın, gözünde çapak, ruhunda boşluk… Elini telefona uzatıyorsun ve “BİTTİ BİTTİ!” yazan bir bildirimle karşılaşıyorsun. "Aldın Aldın!" "Stoklar tükeniyor!" "İhtiyaç listenizdeki ürünlerde dev indirim!" diye bağıran dijital sesler beynine giriyor. İhtiyaç listesi… Sanki biri bizim yerimize yazmış. O listeye baktım: 3’lü kek kalıbı, masa üstü vantilatör, kedi saklama kutusu, ördek desenli yağmurluk (köpekler için). Evde ne kek var, ne masa, ne kedi, ne de köpek. Ama liste bizden daha biz gibi.
Alışveriş siteleri bizden daha çok şey bildiklerini düşünüyor. “Bunu almazsan eksik kalırsın” gibi bakıyorlar. Halbuki biz zaten eksik doğmuşuz. Çoğumuzun evinde televizyonun kumandası pil kapağını yıllar önce kaybetmiş durumda. Onu bantla tutturup hayatına devam eden bir halkız biz. Ama buna rağmen, "Evde kahve köşesi yapmak için 7 adımda barista ol!" diye gazlayan reklamları görünce “Benim neden kahve köşem yok?” diye dertleniyoruz.
İhtiyaç kelimesi, artık gerçekten ihtiyacımız olanı değil, kararsızlıkla göz kırptığımız her şeyi kapsıyor. 42 parçalık cilt bakım seti alıyoruz ama yüzde hâlâ ergenlik sivilcesiyle orta yaş kırışıklığı kavga ediyor. Spor aleti alıyoruz ama içinde çamaşır kurutuyoruz. Sonra da “Bende motivasyon eksik” diyoruz. Hayır, sende değil, o aletten beklentide fazla var.
Bir de “Sepetinizde hala ürün var” diye mesaj atan siteler var. Sanki evliliğe ikna etmeye çalışan sevgili gibi...
“Unutmadın değil mi?”
“Bak, orada seni bekliyor…”
“Hâlâ senin için %70 indirimde...”
Yahu ben o sepeti bilinçli unuttum zaten! Oraya bir şey koyarken biriyim, ama ödeme ekranında başka biri oluyorum. Çünkü kartın limitiyle vicdanın limiti bazen aynı yerde buluşmuyor.
Bu yaz alışveriş listeme "yokluk hissine direnç" yazdım. Yanına da bir yıldız koydum: * Gereksiz şeyler alınca geçmez.
Evde her şeyi var deyip yine de hiçbir şeyi olmayan bir toplum olduk. Elektrikli sineklik var ama sineklik açık. Şarj kablomuz var ama prizde yer yok. Tüm bunların ortasında bir de "minimalizm" akımıyla tanıştık. Herkes sade yaşamayı konuşuyor, ama sade yaşamaya geçmeden önce 15 parça minimal yaşam ürünü alıyoruz.
O yüzden bu sabah kendime dürüst oldum. Dedim ki:
“Gerçekten neye ihtiyacım var?”
Cevap:
“Sessiz bir sabah, dolu bir kahve fincanı ve indirim bildirimini kapatacak irade.”
Gerisi, valla ihtiyaç değil. Refleks.